21 March 2014

Hayatı Iskalamamak

Herkese Merhaba,

Aslında bu sefer sadece biraz da olsa düşüncelerimi boşaltmak istiyorum. İlginizi çekmeyebilir ve okuyup okumamak her zaman olduğu gibi yine keyfinize bağlı. 



Ne zaman hastalıklarla karşılaşacak olursak hep kendimize çeki düzen vereceğimize dair sözler veriyoruz kendimize. Allah'a şükürlerimizi o zaman iletiyoruz ya da ancak o zaman anlıyoruz sağlığımızın kıymetini. Kimse hayatının bir sonu olduğunu, öleceğini düşünmüyor. Her an bunu düşünüp hayatınızı dehşet içinde yaşayın demiyorum tabi ki! Aksine, ne zaman son nefesinizi alacağınızı bilmediğinizden dolayı sevdiklerinizle ve sevdiğiniz şeylerle hayatınızı doldurun diyorum. 


Bu arada linkini verdiğim videoyu izlemenizi tavsiye ederim. İngilizcesi olmayıp anlamak isteyenlere kısaca şunu söyleyeyim. Ömrünün 1 senesi belki kalmış belki kalmamış ve hayatını pozitif şekilde geçirmeye karar vermiş bir gencin belgeseli. Etrafının onunla ilgili olarak dediği ortak şey "odayı aydınlatmak" ve "herkesi mutlu etmesi". Olanı kabullenmiş ve etrafındaki bireylere hayatı sunuyor. 

Dediklerimi kiminiz bilmişlik olarak algılayabilir. Olabilir. Bunları sadece sizlere anlatmıyorum. Kendime de hatırlatmalar yapıyorum. Öncelikle kendimin nasıl bir yol izlediğini anlatayım ve belki size de yardımım dokunacaktır. 

Yurt dışında doğan ve yaşayanlar hayatlarını ruhlarını tatmin etme üzerine yaşamaktadırlar. Bunu her anlamda yaparlar. Cinsellik, hobiler, zevkler, yeni şeyler öğrenmek ya da denemek. Dalmak büyük bir zevk ise tatillerinin 1 haftasını bir geminin üzerinde yaşayarak Mısır'da geçirebilirler. Çocuklarının olması onları engelleyen bir faktör olamaz hiç bir zaman. 1 yaşını doldurmasını beklerler ve daha sonra onu da bir birey gibi alıp yapmak istediklerini yaparlar. 

İstanbul gibi bir şehirde gerek şehrin kalabalığından olsun, gerekse çalışma saatlerimizden dolayı her istediğimizi her zaman yapamıyoruz. Yapmak istediklerimiz ya trafikle sınırlı oluyor ya da ulaşımla. Ama aslında benim burada anlatmak istediğim para ve imkanlardan bağımsız olarak yapılması gereken şeyler. Yapılması o kadar basit olup yapmadığımız şeyler. Mesela;

  • Sevdiğine seni seviyorum demek (anne, baba, sevgili, eş, arkadaş...)
  • Durup dururken sevdiğine sarılmak (anne, baba, sevgili, eş, arkadaş...)
  • Yolda gözlerinizin buluştuğu bir yabancıya gülümsemek
  • Tanımadığın birine merhaba demek
  • Sana hizmet eden birine teşekkür etmek (restoran ve cafe gibi ortamlarda çalışmak çok zor, tecrübe ettim biliyorum)
  • Birlikte zevk aldığınız şeylerin yapılması. (Sahilde yürüyüş yapmak)
  • Otobüs ya da metrobüste yaşlıya/hamileye/çocukluya yerini vermek.  1 saat ayakta durmakla ölmezsin. 
  • Eve ya da işe yolculuk ederken etrafına bakmak. Yeni binalar keşfetmek. Farklılıları görmek. Bir kuşla ya da bir ağaçla mutlu olmak.
  • Yemediğin bir yemeğin tadına bakmak. 
  • Evde farklı tatlar pişirmek. 
Bunlar para faktörünün etkin olduğu aktiviteler değil. Hangimiz en son annenize bir şey için teşekkür etti? Hangimiz bize annelik ve babalıklarını fedakarca yapan evebeynlerimize bundan dolayı teşekkür etti? Hanginiz arkadaşlarınza sizinle arkadaş olduğu için teşekkür etti? Sizin için yapılan şeylerin mecburiyet ya da sıradanlığından sıyrılarak bunların en son ne zaman farkına vardınız?

Bu dediklerimi yapması zor değil. Ben de isterdim dünya turuna çıkıp ruhumu beslemek. Bungy jumping yapıp adrenalin beynime fırlamasını. Ben de isterdim Maldivlere gitmeyi. Bunları yapmak bana mutluluk verirdi, ömür boyu unutmayacağım hatıralar katardı. Bundan kesinlikle emin olabilirsiniz. Ama bunların yoksunluğu benim hayatımda bir gölge oluşturmamakta. Sizin de oluşturmasın! Ben yine kocamın gülümseyen suratını, mutlu halini her şeye değişirdim. Önemli olan yapamadıklarınıza odaklanmaktan vazgeçip ne yapabildiğinize bakmak. 

Etrafımıza karşı biraz fazla nazlıyız, fazla kırılganız, fazla kıskancız, başkalarına fazlaca karışıyoruz... Her şeyden fazlaca var. Kendi hayatını çocukları için fedakar eden anneler var. Hayatını kendisi için değil tamamen çocuğu için yaşayanlar. Kültürümüz fazlaca abartmayı seviyor kısacası.  Türk olmaktan gurur duyuyorum ama hepimizin abartma huyundan sağlığımız için vazgeçmesi lazım. Etrafınızla küs kalmayın, kavga ettiğinizde konuşmamazlık etmeyin. AFFEDİN! 

Benim kiminle olursa olsun geçirdiğim bir gerginlikten sonra kendime sorduğum standart birkaç sorum vardır. İKİ DAKİKA SONRA ÖLECEK OLSAN YİNE BU ŞEKİLDE SESSİZ OLUR MUYDUN? KIRGINLIĞIN OLUR MUYDU? PEKİ KIRGINLIĞINI GÖZARDI EDEBİLİR MİSİN? AFFEDEBİLİR MİSİN? Bu sorunun cevabı evet ise demek ki yaşananlar çok da büyük şeyler değilmiş. Küs kalarak vakit öldürmeyin. Ne malum iki dakika sonra ölmeyeceğimiz? Bu soruları sorup hayır diye cevapladığım insanlar ve olaylar da oldu. HEPSİ aklımda. Hayatımda bu gibi kişiler olmasına rağmen ben hala onları affetmeye çalışıyorum. İnsan farketmese de kin ve nefret içinize oturmuş bir taş gibi. Onlardan kurtulmadan mutluluğu elde edemezsiniz. Belki de affetmek imkansızdır. Ben yıllar önce yaşanmış şeyleri hala  hazmetmeye çalışıyorum. Hala hazmedemediklerim de var üstelik. Ben de insanım. Ama deniyorum. Yapılan yeni kıskançlıklar, yeni kötülükler, yeni edepsizliklere karşı daha affedici olmaya çalışıyorum. Geçmişi silip atamasam da geleceğimde bana iz bırakacak şeylerin iz bırakmadan gitmesini sağlamaya çalışıyorum. Bunları gerek günlük tutarak, gerekse çok sevdiğim arkadaşların başını şişirerek yapıyorum ama bir şekilde sıyrıklarla atlatmaya çalışıyorum. 

Hayat kısa. Hayatı bahanelerle doldurmaktansa anılar, mutluluklar, gülücüklerle doldurulmalı. Uzak, soğuk, vaktim yok gibi bahaneler hayatı ıskalamana neden olabilir. Hayatı ıskalamadan dolu dolu yaşa. Geriye dön ve bak... Son 3 yılını düşündüğünde aklına yaptığınız neler geliyor? Gelenlerden memnun musun? Mutlu musun? O zaman sorun yok. Ama baktığında bir boşluk seni karşılıyorsa, işte o zaman yapman gerekenleri yapmıyorsun demek. Kolları sıva ve anılarına sahip çık. Seni sevenlerle etrafını doldur. Her şeye inat sevmeye ve affetmeye devam et. 

Kendinize iyi bakın...

No comments:

Post a Comment